14 Ocak 2013 Pazartesi

2012'nin AB'ye İzdüşümü Resesyon Oldu


2012 yılı Avrupa’sına damgasını vuran en büyük ekonomik olay şüphesiz ki Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu ekonomik bunalımdı. Ardı ardına gelen kötü haberler Yunanistan’ın iflas bayrağını çekmesiyle start almış, İspanya, Portekiz ve İtalya’da yaşanan kötü gidişatla alevlenmişti. Bunun sonucu olarak da AB şuan içinde bulunduğu resesyon sürecine girmekten kurtulamadı.
Yunanistan’ın Euro bölgesinden çıkarılıp eski para birimine dönmesi iddialarından tutun da özellikle İspanya’da devam eden işsizlik ve kötü gidişata dur demek için yapılan halk ayaklanmalarına kadar dur durak bilmeyen çalkantılı bir süreçten geçmeye devam ediyor AB. 27 ülkeyi 25 katlı büyük bir bina olarak düşünürsek ve bu koca binayı taşıyan iki büyük direği Almanya ve Fransa olarak varsayarsak AB’nin genel profilini aşağı yukarı çizmiş oluruz. Günümüzde yaşanan ekonomik bunalımlar hız kesmediği için de en sağlam direklerden birisi olan Fransa bile bundan etkilenmiş durumda ve kötü gidişata engel olamayan Fransızlar ülke notunun düşmesini de başları aşağıda izlemek zorunda kaldı. Diğer sağlam direk Almanya ise tek başına koca bir birliği sırtlamak gibi bir sorumluluk alarak ağır bir yükün altına girse de krizden etkilenen en son ülke konumunda.
Sıcak gelişme olarak göze çarpan ve son birkaç haftadır Avrupa gündemini meşgul eden haber ise Yunanistan’ın IMF’ye olan borcunun 40 milyar dolarının kırpılması ve yeni yardım paketinin de yolda olmasıydı hatırlarsanız. Bunun yanı sıra AB’nin krizdeki ülkelere yardım amaçlı kurduğu “Avrupa İstikrar Mekanizması” fonunun kredi notunu AAA’dan AA1’e çeken Moody’s aralık ayı itibariyle AB’de sıfırcı hoca rolünü oynamaktan geri kalmadı. Hal böyle olunca Avrupa’da yaşanan krize yönelik birçok çözüm önerisi ortaya atıldı. Bunlardan en önemlisi de ”The Economist” te yayınlanan analiz sonucunda ortaya çıkan “işsizliğin azaltılması” önerisi oldu.  Analizde, kıta genelinde yapılan destek paketlerinin kötümser imajı bozması sonucu yapılması gerekenin işsizlik oranlarının düşürülmesi gerektiği belirtildi.
Yunanistan ve İspanya’nın sırasıyla %25 ve %26 gibi rekor seviyede işsizlik oranına sahip olması insanların AB’ye olan güveninin sarsılmasına sebep oldu, ki bu sadece bu ülkelerde değil Portekiz, İtalya, Macaristan, Belçika ve en önemlisi de AB’nin temel yapı taşlarından Fransa’da da hissedilmeye başladı.
Avrupa Merkez Bankası(ECB) Başkanı Mario Draghi yaptığı bir açıklamada Avrupa’daki resesyonun 2013’ün ikinci yarısına kadar devam edeceğini açıklamıştı. OECD tarafından yayınlanan bir diğer raporda ise özellikle İspanya’nın 2014 sonuna kadar krizden çıkamayacağı belirtilmişti. Peki bu durumdan Türkiye payını nasıl aldı?
Türkiye’nin ihracatında en önemli yere sahip olan AB ülkeleri kriz nedeniyle eskisi kadar talep gösteremeyince ihracatta düşüş yaşandı ve son zamanlarda da görüldüğü gibi Türkiye ihracat beklentilerini dünyanın başka pazarlarına çevirmiş durumda. Bunun yanı sıra TL’nin Euro karşısında değer kazanması, Türkiye’nin Avrupa’daki krizden yara almadan kurtulması ve Fitch’in ülke notunu yükseltmesini de beraberinde getirmesi 2012’nin son çeyreğinde Türkiye’ye olan ekonomik güvenin artmasını sağlayarak olumsuz bakışları bir anda değiştirdi. Sonuç böyle olunca uzun vadeli yabancı yatırımlara kucak açan Türkiye resesyonla boğuşan AB’den bir adım önde 2013’e girmeye hazırlanıyor. 2013 AB için resesyondan kurtulma yılı olur mu tartışılır ama 2012’nin AB tarihindeki önemi hafızalarda uzun süre yer edeceği kesin.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Galaxy'nin Kozu Artık Apple'da

Satışta Hedefi Iskaladı…


Küresel piyasaların ikinci çeyreğinin rakamları 25 temmuz itibariyle açıklandı. Dünya’nın en değerli teknoloji şirketi Apple, çeyreği hedef gösterdiği 37 milyar dolarlık satışın 2 milyar dolar altında kapattı. Şirketin haziran ayında  sona eren çeyrekte gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23 artarak 35 milyar dolara ulaştı, ancak bu rakam Wall Street’in ortalama beklentisinin 2 milyar dolar kadar gerisinde yer aldı. Bu sonuçla Apple ‘ın kâr ve satışları 2003′ten bu yana 2. kez beklentinin altında gerçekleşmiş oldu.
Bir yıldan daha kısa bir süre içinde, çeyrek dönemlik sonuçları ikinci kez beklentilerin gerisinde kalan Apple’ın hisseleri rakamların açıklanmasıyla aynı gün geç işlemlerde yüzde 5′in üzerinde değer kaybetti. Diğer bir yandan şirketin net kârı 30 Haziran’da sonlanan çeyrekte yüzde 21 kazançla 8,82 milyar dolara çıktı; hisse başı kâr 9,32 dolar oldu.
Satın Alışta tam 12’den vurdu…
2012’nin ikinci mali çeyreği itibariyle hedefini tutturamayan ama satışlarını arttırmayı başaran dev şirket piyasalardaki dalgalanmanın yanı sıra sessiz sedasız bir alım gerçekleştirdi.
Tam bu noktada şöyle bir hatırlatma yapmakta fayda var, bilindiği üzere 2011 yılında dünya genelinde 600 bin adet Mac bilgisayara “Trojan”  girmişti. Trojan’ın verdiği zararla Apple’ın atağa kalkması ve daha iyi bir yazılım geliştirmesi bekleniyordu, ama görünen o ki geçen 1 sene sonunda şirket çareyi  yeni bir yazılım geliştirmek yerine  güvenlik zaaflarını kapatacağına inandığı Autentech’i almakta buldu.Şirket, mobil cihazlara güvenlik yazılımı geliştirmesiyle bilinen ve piyasa değeri 374 milyon dolar olan AuthenTec  firmasını 350 milyon dolar karşılığında satın aldı.  Parmak izi kontrolcüleri, temassız ödeme teknolojileri ve güvenlik konusunda yaptığı işlerle öne çıkan AuthenTec firmasının en belirgin özelliği ise Apple’ın  piyasadaki en büyük rakiplerinden Samsung’un Galaxy model akıllı telefonları için güvenlik yazılımı geliştirmesi. Peki bu firmanın satın alınmasının en önemli nedeni Apple ürünlerinin güvenlik yazılımlarının yetersiz kalması mı?
Akla gelen diğer bir soru ise,firmanın yeni sahibi Apple’ın Samsung üzerinde nasıl bir etki oluşturacağı. Satın alınan şirketle yolları tekrar kesişen Apple ve Samsung aslında dünya telefon pazarındaki zincirin birbirinden ayrılmayan en büyük iki halkası. Samsung, pazarın yüzde 13’üne  sahip olmasına rağmen telefon sayısıyla pazarın lideri, Apple ise elindeki en büyük kozu iPhone ile pazarı yüzde 19 ile domine ediyor. Ayrıca Samsung’un Apple için hayati bir önemi bulunuyor. iPhone ve iPad ’lerde bulunan A5 ve A5x işlemcileri Samsung üretiyor. Bununla beraber şirketin 2011 cirosunun yüzde 8’ini Apple oluşturuyor. Böylesine sıkı bir rekabetin döndüğü ve “ayrılmaz ikili” rolünün oynandığı ortamda Apple’ın Samsung’u olumsuz etkileyebileceği uzak bir ihtimal olsa da, Autentech ile gücüne güç katacak olan dev şirketin pazar payındaki beklenen artışı ve piyasalarda oluşan dengesizlik ne düzeyde olursa olsun hedefini 12’den vuracağı gözle görünür bir gerçek.

3 Ağustos 2012 Cuma

Yatırımcı Bunu “Beğen”medi !..

Geçtiğimiz mayıs ayında  ilk defa halka arz edilen  Facebook ,157 milyon dolar zarar ettiğini açıkladı ve yatırımcısını hayal kırıklığına uğrattı. Şirket büyümesini sürdürse de gerçekleşen zarar nedeniyle hisselerinde büyük oranda bir düşüş gerçekleşti. New York borsasının kapanışının ardından 11% lik düşüş yaşayan  şirket hisseleri bu güne kadar kaydedilen  en düşük  seviyesine ulaştı ve günü 23.94  dolar  ile kapattı.

Mayıs ayında 38 dolardan satışa sunulmasının ardından  yatırımcılar tarafından havada kapılan şirket hisseleri , satışların haziran ayının sonuna doğru 32%  artmasıyla 1,1 milyar dolara ulaşmıştı.

Oluşan zararın sebebini  “hisse bazlı telafi harcamaları” olarak açıklayan şirketin net zararını 295%  yükselen maliyet ve masraflarının 1.93 milyar dolara ulaşması sonucuna bakarak da görmek mümkün. Facebook ‘un açıkladığı  32% lik gelir artışı ise şirketin bu zamana kadar kaydedilen en düşük hızı. Ekonomi uzmanı Anupam Palit ise bu durumu şöyle açıklıyor:
“İnsanlar Facebook’un özel bir şirket olduğunu, her zaman inanılmaz oranlarda, çok yüksek iki haneli rakamlarla büyüyeceğini , yüzde 50’lerin üzerinde operasyon marjının devam ettirilebileceğini düşündü ama bunu hiçbir şirket yapamaz. Bu çeyrekte de gördük ki büyüme yavaşladı ve kar normal seviyelere indi. Şimdi bu şirketin ayakları yere basıyor.”
Aktif kullanıcı sayısı aylık bazda 29% artış göstererek 955 milyona ulaşan şirket, zararın diğer bir sebebini ise Facebook’un mobil uygulamalardaki kullanımının artmasına bağlıyor. Telefon üzerinden bağlanan aktif kullanıcı sayısının geçen seneye kıyasla 67% artarak  543 milyona ulaştığı bilinen şirketin bunu avantaja döndürememesinin en büyük sebebi ise mobil uygulamalarda reklam verilememesi olarak nitelendiriliyor.
Şirketin kurucusu  Mark Zuckerberg mobil uygulamaların aslında facebook için bir avantaj olduğunu belirtmişti. Hatta bu alanda yaptığı ilk yatırımı mobil reklam özelliğini şubat ayında tanıtmıştı. Ama görünen o ki yapılan bu yatırımlar şirketin zararını kapatacak nitelikte gelir elde etmesini sağlayamadı, dahası ilerleyen günlerde de göreceğimiz gibi şirket hisselerinin güven vermemesiyle yatırımcısını daha fazla üzeceği kaçınılmaz.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Eko-Medya: Küçük Güney Kore’den Dev AB’ye Kriz Dersleri

Eko-Medya: Küçük Güney Kore’den Dev AB’ye Kriz Dersleri: Avrupa Birliği‘nin içinde bulunduğu ekonomik kriz son zamanlarda ülkelerin iflasa gitmesine engel olamayacak seviyeye gelmiş durumda. Hepimi...

Küçük Güney Kore’den Dev AB’ye Kriz Dersleri

Avrupa Birliği‘nin içinde bulunduğu ekonomik kriz son zamanlarda ülkelerin iflasa gitmesine engel olamayacak seviyeye gelmiş durumda. Hepimizin de bildiği gibi iflas bayrağını çeken ilk ülke Yunanistan olmuştu, bunun ardından tarihindeki en yüksek  işsizlik ve enflasyon oranlarıyla başa çıkmaya çalışan başta İspanya olmak üzere Portekiz, Macaristan gibi ülkeler IMF’den alınan rekor seviyedeki kurtarma paketleriyle yollarına devam etmeye çalışan ülkeler arasında.

Yunanistan’da yaşanan bunalım son halini 17 hazirandaki seçimlerle almıştı, İspanya’da ise senaryo tıpkı Yunanistan’daki gibi ilerlemeye devam ediyor. Ülkelerin uyguladığı kemer sıkma politikaları tartışıla dursun herkesin kafasında yine aynı soru var: “ AB para birimi EURO bırakılmalı mı?”

Peki Euro’dan vazgeçip eski ulusal para birimine dönmek enflasyon için atılabilecek en iyi adım mıdır? Spekülasyonların her geçen gün arttığı AB ülkelerindeki bu konuyu bir kenara koyup, bugünkü yazımda üzerinden henüz 15 sene geçmiş Asya mali krizinin etkisinden başarılı bir şekilde kurtulan Güney Kore’nin , Avrupa’ya ders olacak nitelikteki kriz politikasına değinmek istiyorum.

Asya Mali krizinin vurduğu Güney Kore’nin 1997'de işyerleri borca batmış, bankaları aşırı borçlanmış, finansal sistemi ise çökmenin eşiğindeydi. Acilen bir çıkış yolu arıyordu ve IMF’den 58 milyar dolarlık dev bir borç aldı. Yaşadıkları ekonomik krize sanki IMF sebep olmuş gibi ilk önce “IMF krizi“ dediler ama sonrasında diğer ülkelerden daha çabuk bir şekilde toparlanarak 3 yıl içerisinde bu borcu geri ödediler.

Güney Kore’nin yaşadığı bu mali krizde dikkati çeken 2 önemli nokta vardı. Bunlardan biri, ülkenin ekonomiyi yeniden inşa etme hızıydı. İkincisi, Güney Korelilerin bunun yapılmasına içten yardım etmesiydi. Belki de dünyada benzerini göremeyeceğimiz derecede fedakarlıklar yapılan ülkede insanlara televizyonlardan altın ve döviz bağışlama çağrıları yapıldı ve halk yerli malı kullanmaya teşvik edildi. Peki hükümet bunu nasıl yaptı?  Tam bu noktada yazıma BBC’den Lucy Williamson’ın kriz döneminde bakanlığın Ekonomi Politika Direktör Vekili olan Lee Chan-woo ile yaptığı röportaja yer vermek istiyorum:

-Williamson: Kamuoyunu seferber etmenin sırrı nedir?
-Chan-woo: "Külfeti paylaşmak" dedi ve ekledi: "Yöneticiler ve işçiler ücret kesintilerini ve geçici işten çıkarmaları kabul etti. Halk arasındaki görüş birliği anahtar unsur; halkımızdan kurşuna siper olmasını istedik ve oldular."

Haberin devamında ,kriz döneminde Seul’ de  gazeteci olarak görev yapan Mike Breen ise bunun sadece Güney Kore halkının devlete daha fazla güvenmesiyle açıklanamayacağını  şöyle ifade ediyor:
"Onlar da her Avrupalı gibi çıkarcı, bölünmüş ve güvensizdir. Ama bununla birlikte, yakın dönemde bir yoksulluk ve ondan nasıl çıkılacağı tecrübesi yaşadılar; bunu milliyetçilikle yaptılar, bütün için kişisel fedakarlıkla.
"Bu yüzden hükümet tarafından milliyetçi veya yurtsever kartı inandırıcı biçimde oynandığında, herkes etrafında toplanıyor.”
"Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde pek çok kişinin bir krizin varlığına ikna olduğundan şüpheliyim; onlar sadece bunu gazeteden okuyorlar."

“Başka bir etken ise refah seviyesi, Korelilerin mali kriz zamanında kaybedecek fazla bir şeyi yoktu, yani bunun anlamını çok iyi biliyorlardı. Şimdi ise Avrupa, ihracatta Güney Kore’nin en iyi müşterilerinden…”
Kriz zamanında Seul’ de yaşayan Choi Gwang-ja ise şunları söylüyor:
"Biliyorum ki Avrupa'daki mali kriz bizimkinden farklı ama bizim gibi bir araya gelirlerse onlar da üstesinden gelebilir.
"Eğer halkı örgütlemek için ulusal bir hareket olursa her ülke bunu yapabilir. Kore küçücük bir ülke, Avrupa'daki aileler çok daha zengin, yani bence evlerinde duran daha fazla altın vardır."

Güney Kore’de yaşanan ve bu denli birlik içinde atlatılabilen krizden öğrenilecek çok şey var. Aslında halkın mücevher bağışında bulunması ülkenin finansal açıdan çok psikolojik olarak nasıl bir bütün olduğunu ortaya koyuyor. Tam da bu nokta da şu soruyu sormak istiyorum, birlik önerilerinin “modası geçmiş” olarak yorumlandığı Avrupa’da yakın gelecekte buna benzer bir milliyetçilik ve beraberlik ruhu ortaya çıkar mı? Ben böyle bir ihtimalin çok düşük olduğunu düşünüyorum, çünkü AB ülkelerinin milliyetçilik ruhuna bürünüp AB ruhundan vazgeçmeleri onların Euro’dan vazgeçmesi anlamına geliyor. İlk önce Euro’yu kabul edip sonrasında ondan vazgeçmeyi düşünmek belli ki o kadar kolay değil. Sanırım buna en güzel örnek yine içinde bulunduğu karmaşık durumla bu konuyu özetler nitelikte olan Yunanistan. Peki Avrupa bu krizi nasıl çözecek? Nasıl bedeller ödeyecek? Bekleyip göreceğiz…

20 Temmuz 2012 Cuma

Ortadoğu'ya Uzanan Yeni İhracat Kapıları

Son zamanlarda giderek ateşlenen Suriye ilişkileri Türkiye’nin sadece siyasi ve askeri alanda değil aynı zamanda ekonomide de nabzını tutmakta.Peki Suriye’yi bu kadar önemli kılan nedir?

Bilindiği üzere Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan, diğer bir deyişle Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılmasını sağlayan en önemli kapılarına sahip olan ülkedir Suriye. Bu derece önemli stratejik konuma sahip bir ülkeyle aramızdaki gerilimler sonucu ihracattaki düşüş elbette kaçınılmaz.

İlk olarak Türkiye’nin Suriye’ye gerçekleştirdiği ihracat değerlerine bakacak olursak Suriye sınırındaki dramatik düşüş daha net anlaşılır. İki ülke arasındaki  beş sınır kapısından üçünün kapatılması ,Türkiye’nin Suriye’ye olan ihracatını sene başından bu zamana yüzde 62 oranında azalttı. Geçen yılın ilk beş aylık döneminde 710 milyon dolarlık ihracatın yapıldığı Suriye’ye bu yılın aynı döneminde yapılan ihracat 269 milyon dolara geriledi. Suriye’ye ihracatın en iyi ölçülebildiği Hatay’da ise mal akışı neredeyse durmuş seviyede.

Aşağıda Türkiye’nin en çok  ihracat yaptığı ilk 10 ülke bulunmaktadır . Tablo’da da görüldüğü dibi Ortadoğu’da özellikle Mısır ve Suudi Arabistan, ihracat yaptığımız 22 ülkeden en önemli ikisi. Özellikle de geçen yıla kıyasla ihracat oranın en çok arttığı ülke Suudi Arabistan.

Bu derece önemli ihraç noktalarına ulaşmak sadece arada Suriye’nin olmasıyla engellenmemeli diye düşünüyorum. Bu yüzden Suriye’ye alternatif olarak karada Habur, denizde ise İskenderiye limanın yetersiz kalması üzerine İhracatçılar yeni yol arayışına girdi. Arayışlar sonucu devreye ilk giren denizde Mersin oldu, karada ise Irak ile yapılan görüşmeler sonucu yıl sonuna kadar Irak sınırından açılacak kapılarla Ortadoğu ihracatının Suriye ile engellenemeyeceği hatta daha ileriye gideceği görünür bir başarı olabilir.

   Ülke                            2011         2012         Değişim(%)
 1  .Almanya 1.119.471 1.092.116 -2
2. Irak 640.031 864.062 35
3. İngiltere 611.557 683.641 12
4. Rusya 469.309 591.806 26
5 .Fransa 616.488 509.552 -17
6. İtalya 715.816 502.772 -30
7 .ABD 366.330 463.975 27
8. S.Arabistan 239.686 404.650 69
9. Mısır 274.825 386.986 41
10. İspanya 345.044 303.486 -12
Genel Toplam 11.009.456 11.816.419 7